Sude
New member
Giriş: “Sistem 10”una tapmak mı, yoksa sorgulamak mı?
Masaya net bir iddia koyuyorum: “Sistem 10”, kulağa disiplin, düzen ve garanti başarı gibi gelen ama çoğu zaman karmaşık gerçekliği on maddeye indirgeyip pazarlanabilir bir illüzyona çeviren bir çerçevedir. Adına ister bir eğitim metodolojisi, ister iş verimliliği reçetesi, ister kişisel gelişim protokolü deyin; “Sistem 10”un ortak vaatleri benzer: 10 ilke, 10 adım, 10 araç… Hepsi, karmaşayı basitleştirip sizi “kontrol” duygusuna yaklaştırdığına ikna etmeye çalışır. Peki bu basitleştirme, gerçekten özgürleştiriyor mu, yoksa düşünmeyi devreden çıkartıp bizi hazır kalıplara hapsediyor mu? Tartışmak istiyorum. Hem de sert.
Sistem 10 nedir? Çekirdeği ve cilası
Kısaca: “Sistem 10”, herhangi bir alanın (öğrenme, sınav hazırlığı, iş yönetimi, alışkanlık tasarımı, performans, hatta spor) on parçaya bölünerek yönetilebilir hale getirilmesidir. Neden “10”? Çünkü sayısı rahat, akılda kalıcı, sunum slaytlarında şık duruyor. Teoride, her adım bir yapı taşı: hedef belirleme, ölçme, geri bildirim, tekrar, odak, vs. Pratikte, çoğu “Sistem 10” versiyonu üç şey yapıyor:
1. Kapsamı kontrol ediyor (dağınıklığı azaltma),
2. Ölçülebilirlik dayatıyor (metrikler, puanlar),
3. Motivasyon üretiyor (mini hedefler, gamification).
Kulağa mantıklı geliyor. Ama iş, hayat ve öğrenme lineer değil. On parçalık lego, bazı sorunlara oturuyor, bazılarında ise kırılıyor.
Güçlü yanı: Kaosa karşı basitlik, atalete karşı hareket
İnkâr etmeyelim; “Sistem 10” türleri, özellikle tıkanmışlık yaşayanlar için rampadır. Karar yorgunluğunu azaltır, başlangıç enerjisi verir, “nereden başlayacağım?” sorusunu susturur. Yeni başlayanlara düzen, orta seviyeye hız, ileri seviyeye ise hatırlatıcı sağlar. Öğrenmede aralıklı tekrar, işte zaman kutulama, sporda mikro-ilerleme… Bu unsurlar on adımda paketlenince uygulanabilir görünür.
Zayıf yanı: Karmaşığı düzleştirme, bağlamı silme
Fakat sistemin güvenli basitliği, iki kritik bedel ister: bağlam kaybı ve sahicilik erozyonu. Herkese uyan 10 adım, çoğu kişiye tam uymayan, yarım etkili bir kıyafete dönüşür. İnce ayarı olmayan metrikler, “şekil”e hizmet ederken “öz”ü görmezden gelir. Bir süre sonra sistemi beslemek için yaşıyor, yaşadıkça da sistemi dolduruyoruz. “Bugün hangi maddeyi tikledim?” sorusu, “Bugün ne öğrendim, ne anladım?” sorusunun yerine geçer. Bu, düşünmeyi dışarıya ihale etmektir.
Tartışmalı noktalar: Ölçülebilirlik, motivasyon ve özgür irade
- Ölçülebilirlik sapması: Her şey sayılamaz. Yaratıcılık, sezgi, ilişki yönetimi… Bunları 10’luk skalaya sıkıştırınca, ölçülemez olan değersizleşir.
- Motivasyon ekonomisi: “Günlük çentik atma” kültürü kısa vadede dopamin verir, uzun vadede amaçla bağımızı zayıflatır.
- Özgür irade illüzyonu: “Sisteme uydukça özgürleşeceksin” vaadi, paradoksal biçimde bizi sisteme bağımlı kılar. Sistem, araçken amaçlaşır.
Erkeklerin strateji lensi, kadınların empati merceği: İki yaklaşımı dengelemek
Genellemelerin riskini bilerek konuşuyorum; istisnalar çoktur. Yine de tartışmayı açmak adına iki eğilim:
- “Stratejik/problem çözme” odak (erkeklerde daha sık gözlemlenen): “Sistem 10”, net hedefler ve taktik adımlar sunduğu için çekici gelir. Akış şeması, metrikler, verimlilik hack’leri… Avantaj: Hızlı yapılandırma ve ölçülebilir ilerleme. Kör nokta: İnsan öğesi, duygu durumu, ilişkisel dirençler ihmal edilebilir; sistem kusursuzken ekip/ruh uyumsuz kalır.
- “Empatik/insan odaklı” yaklaşım (kadınlarda daha sık gözlemlenen): “Sistem 10”un uygulanmasında duygu, ilişki ve bağlamı önceleyen bir sezgi devreye girer. Avantaj: Sürdürülebilirlik ve psikolojik uyum. Kör nokta: Ölçü ve disiplin ikinci planda kalırsa, sistem dağılır; hedefler belirsizleşir.
Denge: Stratejinin keskinliğini, empatinin yumuşaklığıyla birleştiren karma bir okuma şart. “10 adım”ın her birini yalnızca görev değil, aynı zamanda kişisel/kurumsal iklimle uyumlanacak ritüeller olarak görmek gerekir.
Gerçek hayatta başarısız olan üç “Sistem 10” senaryosu
1. Kuru kopyalama sendromu: Başkasının 10 adımı, sizin bağlamınıza uymuyor. Kopyalıyorsunuz, işleyen tek madde motivasyon cümlesi kalıyor.
2. Metrik şehveti: Paneller, skorlar, yüzdeler… Görünürlük artıyor; anlam azalıyor. “Skor” yükselirken “iş” yerinde sayıyor.
3. Esneklik kaybı: Şartlar değiştikçe sistem de evrilmeli. Oysa “10 madde kutsal” algısı, değişimi “ihanet” gibi hissettiriyor.
Peki, işe yarar bir “Sistem 10” nasıl kurulur?
- İlke > adım: 10 “adım” yerine 10 “ilke” yazın. Her ilke, farklı bağlamda farklı uygulamaya izin versin.
- Esnek metrik: Ölçün ama ölçülmeyeni de koruyun. Nicel + nitel çift kanatlı değerlendirme yapın.
- Geri bildirim döngüsü: Sisteme meta-sistem ekleyin; her ay “Sistemi nasıl değiştiriyoruz?” toplantısı yapın.
- İnsanı merkeze alın: Enerji, duygu durumu, ilişki ağları… Haftalık ritüellere “insan değişkeni”ni dahil edin.
- Silme cesareti: İşe yaramayan maddeyi değiştirin ya da atın. “10” kutsal sayı değildir; 7’ye düşer, 12’ye çıkar. Sorun değil.
Provokatif sorular: Harareti yükseltelim
- “Sistem 10”u bırakıp sadece problemin doğasını konuştunuz mu? Çözüm, kaçıncı maddede değil, hangi soruda saklı?
- Puanlanabilir olanı mı optimize ediyorsunuz, yoksa gerçekten değer üreteni mi? Hangisinin ödül mekanizması daha güçlü?
- Ekibinizde sistem kusursuzken moral çöküyorsa, kusur sistemde değil midir?
- “Bugün kaç madde tikledin?” sorusunu “Bugün neyi daha iyi anladın?” sorusuyla değiştirdiğinizde ne olur?
- Erkekler: En sevdiğiniz maddeyi iptal edelim, sistem yaşayacak mı? Kadınlar: En zor ölçülen unsuru (moral, güven, aidiyet) sistemin çekirdeğine yazsak, davranışlar nasıl değişir?
Sistem 10’un karanlık yüzü: Pazar yeri ve dogma riski
“Sistem 10”, pazarlanabilir olduğu için hızla marka haline gelir. Eğitimde “denemelik on adım”, işte “OKR’nin on emri”, sporda “güç için on hareket”… Her biri hakikat kırıntıları taşır; ama dogmalaştığında düşünmeyi otomatiğe bağlar. Düşünce tembelliğini teşvik eden her sistem, orta vadede kaliteyi düşürür. “İşe yarıyor” testini geçse bile “ne pahasına?” sorusundan kaçamaz: İnsan, ilişki, yaratıcılık, merak… Neyi kaybediyoruz?
Kişisel manifesto: Sistem bana değil, ben sisteme hükmedeyim
- Sistemi değil, niyeti kutsayın.
- “10”u esnetin; bağlama göre çoğaltın/azaltın.
- Her maddede bir “insan denetimi” bulundurun: Bu adım kime, ne hissettiriyor?
- Aylık “sistem sök-tak” seansı yapın: Çalışmayan parçayı atın, yeni parçayı deneyin.
- Başarıyı karma bir ölçekte görün: çıktı + öğrenme + ilişki + iyi oluş.
Sonuç: “Sistem 10” bir başlangıçtır; hakikat değildir
“Sistem 10”un gücü, başlatma kabiliyetinden geliyor; zaafı, evrensel reçete gibi satılmasında yatıyor. İyi bir “Sistem 10”, düşünmeyi kolaylaştırır; kötü bir “Sistem 10”, düşünmenin yerine geçer. Stratejinin keskinliği ile empatinin derinliğini birleştirebilirsek, sistem araç olmaya geri döner. Aksi halde elimizde düzenli bir boşluk kalır: tiklenmiş kutular, ama anlamı eksik bir gün.
Forum çağrısı: “Sistem 10”unuzu masaya koyun
- Kendi “Sistem 10” listenizi yazın ama bir maddesini silin: Hangi denge bozuluyor, neden?
- Ölçülmeyen tek değerinizi söyleyin; sistemi ona göre nasıl güncellersiniz?
- Bir hafta boyunca “tik” yerine “anlama günlüğü” tutun: Neler değişti, paylaşın.
- Aynı sistemi iki bakışla deneyin: Bir gün strateji gözünden, bir gün empati gözünden. Hangi gün daha üretkendi, hangisi daha sürdürülebilir?
Söz sizde: “Sistem 10” sizin için özgürlük rampası mı, yoksa düşünce koltuğu mu? Bu başlıkta, rakamlara değil, rakamların gizlediği hikâyelere bakalım.
Masaya net bir iddia koyuyorum: “Sistem 10”, kulağa disiplin, düzen ve garanti başarı gibi gelen ama çoğu zaman karmaşık gerçekliği on maddeye indirgeyip pazarlanabilir bir illüzyona çeviren bir çerçevedir. Adına ister bir eğitim metodolojisi, ister iş verimliliği reçetesi, ister kişisel gelişim protokolü deyin; “Sistem 10”un ortak vaatleri benzer: 10 ilke, 10 adım, 10 araç… Hepsi, karmaşayı basitleştirip sizi “kontrol” duygusuna yaklaştırdığına ikna etmeye çalışır. Peki bu basitleştirme, gerçekten özgürleştiriyor mu, yoksa düşünmeyi devreden çıkartıp bizi hazır kalıplara hapsediyor mu? Tartışmak istiyorum. Hem de sert.
Sistem 10 nedir? Çekirdeği ve cilası
Kısaca: “Sistem 10”, herhangi bir alanın (öğrenme, sınav hazırlığı, iş yönetimi, alışkanlık tasarımı, performans, hatta spor) on parçaya bölünerek yönetilebilir hale getirilmesidir. Neden “10”? Çünkü sayısı rahat, akılda kalıcı, sunum slaytlarında şık duruyor. Teoride, her adım bir yapı taşı: hedef belirleme, ölçme, geri bildirim, tekrar, odak, vs. Pratikte, çoğu “Sistem 10” versiyonu üç şey yapıyor:
1. Kapsamı kontrol ediyor (dağınıklığı azaltma),
2. Ölçülebilirlik dayatıyor (metrikler, puanlar),
3. Motivasyon üretiyor (mini hedefler, gamification).
Kulağa mantıklı geliyor. Ama iş, hayat ve öğrenme lineer değil. On parçalık lego, bazı sorunlara oturuyor, bazılarında ise kırılıyor.
Güçlü yanı: Kaosa karşı basitlik, atalete karşı hareket
İnkâr etmeyelim; “Sistem 10” türleri, özellikle tıkanmışlık yaşayanlar için rampadır. Karar yorgunluğunu azaltır, başlangıç enerjisi verir, “nereden başlayacağım?” sorusunu susturur. Yeni başlayanlara düzen, orta seviyeye hız, ileri seviyeye ise hatırlatıcı sağlar. Öğrenmede aralıklı tekrar, işte zaman kutulama, sporda mikro-ilerleme… Bu unsurlar on adımda paketlenince uygulanabilir görünür.
Zayıf yanı: Karmaşığı düzleştirme, bağlamı silme
Fakat sistemin güvenli basitliği, iki kritik bedel ister: bağlam kaybı ve sahicilik erozyonu. Herkese uyan 10 adım, çoğu kişiye tam uymayan, yarım etkili bir kıyafete dönüşür. İnce ayarı olmayan metrikler, “şekil”e hizmet ederken “öz”ü görmezden gelir. Bir süre sonra sistemi beslemek için yaşıyor, yaşadıkça da sistemi dolduruyoruz. “Bugün hangi maddeyi tikledim?” sorusu, “Bugün ne öğrendim, ne anladım?” sorusunun yerine geçer. Bu, düşünmeyi dışarıya ihale etmektir.
Tartışmalı noktalar: Ölçülebilirlik, motivasyon ve özgür irade
- Ölçülebilirlik sapması: Her şey sayılamaz. Yaratıcılık, sezgi, ilişki yönetimi… Bunları 10’luk skalaya sıkıştırınca, ölçülemez olan değersizleşir.
- Motivasyon ekonomisi: “Günlük çentik atma” kültürü kısa vadede dopamin verir, uzun vadede amaçla bağımızı zayıflatır.
- Özgür irade illüzyonu: “Sisteme uydukça özgürleşeceksin” vaadi, paradoksal biçimde bizi sisteme bağımlı kılar. Sistem, araçken amaçlaşır.
Erkeklerin strateji lensi, kadınların empati merceği: İki yaklaşımı dengelemek
Genellemelerin riskini bilerek konuşuyorum; istisnalar çoktur. Yine de tartışmayı açmak adına iki eğilim:
- “Stratejik/problem çözme” odak (erkeklerde daha sık gözlemlenen): “Sistem 10”, net hedefler ve taktik adımlar sunduğu için çekici gelir. Akış şeması, metrikler, verimlilik hack’leri… Avantaj: Hızlı yapılandırma ve ölçülebilir ilerleme. Kör nokta: İnsan öğesi, duygu durumu, ilişkisel dirençler ihmal edilebilir; sistem kusursuzken ekip/ruh uyumsuz kalır.
- “Empatik/insan odaklı” yaklaşım (kadınlarda daha sık gözlemlenen): “Sistem 10”un uygulanmasında duygu, ilişki ve bağlamı önceleyen bir sezgi devreye girer. Avantaj: Sürdürülebilirlik ve psikolojik uyum. Kör nokta: Ölçü ve disiplin ikinci planda kalırsa, sistem dağılır; hedefler belirsizleşir.
Denge: Stratejinin keskinliğini, empatinin yumuşaklığıyla birleştiren karma bir okuma şart. “10 adım”ın her birini yalnızca görev değil, aynı zamanda kişisel/kurumsal iklimle uyumlanacak ritüeller olarak görmek gerekir.
Gerçek hayatta başarısız olan üç “Sistem 10” senaryosu
1. Kuru kopyalama sendromu: Başkasının 10 adımı, sizin bağlamınıza uymuyor. Kopyalıyorsunuz, işleyen tek madde motivasyon cümlesi kalıyor.
2. Metrik şehveti: Paneller, skorlar, yüzdeler… Görünürlük artıyor; anlam azalıyor. “Skor” yükselirken “iş” yerinde sayıyor.
3. Esneklik kaybı: Şartlar değiştikçe sistem de evrilmeli. Oysa “10 madde kutsal” algısı, değişimi “ihanet” gibi hissettiriyor.
Peki, işe yarar bir “Sistem 10” nasıl kurulur?
- İlke > adım: 10 “adım” yerine 10 “ilke” yazın. Her ilke, farklı bağlamda farklı uygulamaya izin versin.
- Esnek metrik: Ölçün ama ölçülmeyeni de koruyun. Nicel + nitel çift kanatlı değerlendirme yapın.
- Geri bildirim döngüsü: Sisteme meta-sistem ekleyin; her ay “Sistemi nasıl değiştiriyoruz?” toplantısı yapın.
- İnsanı merkeze alın: Enerji, duygu durumu, ilişki ağları… Haftalık ritüellere “insan değişkeni”ni dahil edin.
- Silme cesareti: İşe yaramayan maddeyi değiştirin ya da atın. “10” kutsal sayı değildir; 7’ye düşer, 12’ye çıkar. Sorun değil.
Provokatif sorular: Harareti yükseltelim
- “Sistem 10”u bırakıp sadece problemin doğasını konuştunuz mu? Çözüm, kaçıncı maddede değil, hangi soruda saklı?
- Puanlanabilir olanı mı optimize ediyorsunuz, yoksa gerçekten değer üreteni mi? Hangisinin ödül mekanizması daha güçlü?
- Ekibinizde sistem kusursuzken moral çöküyorsa, kusur sistemde değil midir?
- “Bugün kaç madde tikledin?” sorusunu “Bugün neyi daha iyi anladın?” sorusuyla değiştirdiğinizde ne olur?
- Erkekler: En sevdiğiniz maddeyi iptal edelim, sistem yaşayacak mı? Kadınlar: En zor ölçülen unsuru (moral, güven, aidiyet) sistemin çekirdeğine yazsak, davranışlar nasıl değişir?
Sistem 10’un karanlık yüzü: Pazar yeri ve dogma riski
“Sistem 10”, pazarlanabilir olduğu için hızla marka haline gelir. Eğitimde “denemelik on adım”, işte “OKR’nin on emri”, sporda “güç için on hareket”… Her biri hakikat kırıntıları taşır; ama dogmalaştığında düşünmeyi otomatiğe bağlar. Düşünce tembelliğini teşvik eden her sistem, orta vadede kaliteyi düşürür. “İşe yarıyor” testini geçse bile “ne pahasına?” sorusundan kaçamaz: İnsan, ilişki, yaratıcılık, merak… Neyi kaybediyoruz?
Kişisel manifesto: Sistem bana değil, ben sisteme hükmedeyim
- Sistemi değil, niyeti kutsayın.
- “10”u esnetin; bağlama göre çoğaltın/azaltın.
- Her maddede bir “insan denetimi” bulundurun: Bu adım kime, ne hissettiriyor?
- Aylık “sistem sök-tak” seansı yapın: Çalışmayan parçayı atın, yeni parçayı deneyin.
- Başarıyı karma bir ölçekte görün: çıktı + öğrenme + ilişki + iyi oluş.
Sonuç: “Sistem 10” bir başlangıçtır; hakikat değildir
“Sistem 10”un gücü, başlatma kabiliyetinden geliyor; zaafı, evrensel reçete gibi satılmasında yatıyor. İyi bir “Sistem 10”, düşünmeyi kolaylaştırır; kötü bir “Sistem 10”, düşünmenin yerine geçer. Stratejinin keskinliği ile empatinin derinliğini birleştirebilirsek, sistem araç olmaya geri döner. Aksi halde elimizde düzenli bir boşluk kalır: tiklenmiş kutular, ama anlamı eksik bir gün.
Forum çağrısı: “Sistem 10”unuzu masaya koyun
- Kendi “Sistem 10” listenizi yazın ama bir maddesini silin: Hangi denge bozuluyor, neden?
- Ölçülmeyen tek değerinizi söyleyin; sistemi ona göre nasıl güncellersiniz?
- Bir hafta boyunca “tik” yerine “anlama günlüğü” tutun: Neler değişti, paylaşın.
- Aynı sistemi iki bakışla deneyin: Bir gün strateji gözünden, bir gün empati gözünden. Hangi gün daha üretkendi, hangisi daha sürdürülebilir?
Söz sizde: “Sistem 10” sizin için özgürlük rampası mı, yoksa düşünce koltuğu mu? Bu başlıkta, rakamlara değil, rakamların gizlediği hikâyelere bakalım.