Önlisans KPSS'den en az kaç puan almak gerekir ?

Duru

New member
**Bir Hayalin Peşinde: KPSS'nin Ardındaki Yolculuk**

Merhaba arkadaşlar! Bugün, sizlerle hayatta karşımıza çıkan en zorlu, ama aynı zamanda en öğretici sınavlardan birinin öyküsünü paylaşmak istiyorum: KPSS. Kimi zaman bir hedefin peşinden gitmek, sadece akademik bir sınavın ötesine geçer. Hayatın ta kendisi gibi, bu sınav da bazen çok yönlü ve karmaşık olabiliyor. Bu hikaye, bir yandan KPSS’nin ne kadar zorlu ve karmaşık olabileceğini anlatırken, bir yandan da her bireyin sınav yolculuğunda farklı bir bakış açısıyla nasıl mücadele ettiğini gözler önüne seriyor. O zaman başlayalım…

**Bölüm 1: Serkan’ın Stratejik Yaklaşımı**

Serkan, İstanbul'un yoğun caddelerinde ilerlerken düşünceleri bir hayli karışıktı. Bir yandan kafasında KPSS'yi nasıl geçeceğine dair stratejiler dönerken, bir yandan da daha önceki başarısız denemeleri gözünün önüne geliyordu. Bir kaç yıldır önlisans KPSS'si için hazırlanan Serkan, bu sınavın çok fazla kişiyi kaderinden alıkoyduğuna inanıyordu. Ancak, Serkan’ın bakış açısı biraz farklıydı. Çözüm odaklıydı. Sorunlarla yüzleşmek, ona yeni yollar ve stratejiler geliştirme fırsatı veriyordu.

Serkan’ın bu yolda izlediği yol oldukça netti. Matematik, Türkçe ve genel kültür gibi derslere dair detaylı çalışma planları yapmış, her gün aynı saat diliminde ders çalışarak sıkı bir disiplin oluşturmuştu. “En az 70 almak lazım” diyordu kendi kendine, çünkü KPSS sınavı herkesin düşündüğü kadar basit değildi. Serkan, bu sınavın geçilmesi gereken bir basamaktan daha fazlası olduğuna inanıyordu; o, aynı zamanda bir strateji savaşına da dönüşmüştü.

Kafasında “Ben bu sınavı kazanmalıyım” düşüncesi hep vardı. Serkan’ın tek derdi puan değildi; aynı zamanda bu sınavı stratejik olarak nasıl daha etkili geçebileceğini planlıyordu. Hangi sorulara odaklanmalıydı? Hangi konular daha çok çıkıyordu? Günlük test çözme rutini oluşturmuştu ve her gün kendi verimliliğini gözden geçiriyordu.

Serkan’ın stratejiye dayalı yaklaşımı, onu güçlü bir rakip haline getirmişti. Birçok kez “En az 60-70” almanın yeterli olduğunu duysa da, o her zaman birkaç adım ötesine bakmaya çalışıyordu. Puanını yüksek tutmak, onun için sadece iş bulmak değil, aynı zamanda daha fazla fırsat yaratmak anlamına geliyordu. Ve bunu başarmak için çözüm odaklı olmak gerektiğini biliyordu.

**Bölüm 2: Zeynep’in Empatik Bakış Açısı**

Zeynep, Serkan’dan farklı bir yolculuktaydı. O, sınavla ilgili büyük bir kaygı taşımıyordu; ancak bunun yerine çok daha derin bir sorumluluk hissediyordu. Ailesi, özellikle annesi, Zeynep’in bu sınavı kazanması gerektiğini söylüyorlardı. Ancak Zeynep, bu sınavın sadece bir “puan” meselesi olmadığını, aynı zamanda birçok kişinin hayatında dönüm noktası yaratabilecek kadar önemli bir olay olduğunu biliyordu.

Zeynep, sınavın ilk hazırlık döneminde bazı engellerle karşılaştı. Çalışmaya başlamak için her zaman “doğru zamanı” bekliyordu. Zeynep’in çalışkanlığı ve azmi, ona uzun süreli bir başarıyı getirebilirdi, ancak stres altında nasıl çalışacağını yönetme konusunda zorlanıyordu. Annesinin sürekli “Ne zaman çalışacaksın, Zeynep?” demesi, onu daha fazla baskı altına sokuyordu. Fakat Zeynep, çözüm yerine bu süreçte daha empatik bir yaklaşım sergileyerek duygusal dengeyi korumaya çalıştı.

Zeynep için sınav, sadece kendi başarı öyküsünü yazmak değil, başkalarının hislerini anlamak ve onlara değer katmakla ilgiliydi. Arkadaşlarına, aile üyelerine sınav stresini nasıl daha rahat atlatacakları konusunda yardımcı oluyordu. Onlarla birlikte ders çalışıyor, onları motive ediyor ve gerektiğinde sınav sürecinin getirdiği kaygıları dindiriyordu.

Zeynep’in bakış açısı, empatikti ve bu da ona sınavda diğer insanların duygusal ihtiyaçlarını dikkate alarak ilerleme şansı tanıyordu. Kendini yalnız hissetmek yerine, çevresindeki insanlarla daha fazla bağ kurarak motivasyon sağlıyordu. Zeynep için sınav, hem kendi geleceğini şekillendirmek hem de başkalarının bu süreçte nasıl hissettiğine odaklanmak anlamına geliyordu.

**Bölüm 3: Hayalin Gerçekleşmesi**

Serkan ve Zeynep’in farklı bakış açıları ve yolculukları onları aynı hedefe, yani KPSS'yi geçmeye yönlendirdi. Sonunda, sınav günü gelip çatmıştı. Zeynep, kalbi hızlı atarak sınavın yapılacağı salona adım attı. O, sınavı geçmenin “başarı” demek olmadığını, asıl başarının kendi potansiyelini keşfetmek olduğunu hissetmişti. Serkan ise stratejik yaklaşımıyla sınavda net bir hedef belirleyip, her soruyu en verimli şekilde çözmeye çalıştı. O, sonuçlara odaklanarak daha ileriye gitmenin yollarını arıyordu.

Sınav sonrasında ikisi de birbirine bakarak gülümsediler. Zeynep, başarıyı yalnızca puanla ölçmeyen bir bakış açısına sahipti. Serkan ise kazandığı puanı hedef olarak belirleyip, geleceği için sağlam bir temel atmıştı. Her ikisi de sınavın sonunda hedeflerine doğru önemli bir adım atmışlardı, fakat onlar için bu süreç, yalnızca bir puan değil, bir yolculuktu.

**Sonuç: En Az Kaç Puan Almak Gerekir?**

İşte bu sorunun cevabı, hem Serkan’ın stratejik bakış açısına hem de Zeynep’in empatik yaklaşımına dayalı olarak değişir. Bir kişi, KPSS'yi kazanmak için minimum 60 puan almayı hedeflerken, diğer biri bu sınavı kendi kişisel yolculuğuna ve başkalarına katkı sağlama fırsatına dönüştürür. İştira kesintileri ve puanlar, sonuçta önemli olsa da, her bireyin bu sınavı kendi özel yolculuğu olarak görmesi, asıl başarıyı tanımlayan şeydir.

Forumda siz nasıl bir bakış açısına sahipsiniz? KPSS sürecinde sizin için en önemli olan şey neydi?